18 Temmuz 2011 Pazartesi

kimse çarpılmasın,amin

Yazmayayım diyorum ama...

Bugün çok acayip olmayan bir şey oldu.Böyle şeyler genelde olur ve kendinizi pek iyi hissetmezsiniz öyle zamanlarda.Mutfaktan bildiriyorum size şu an,daha doğrusu mutfakla birleşmiş balkondan.Tezgahta ortasından kesilmiş bir karpuz var,kutuplardan basık yanlardan şişkin.Tam ortasından kesilmiş karpuzun tam orta yerine kocaman bir bıçak saplanmış.İşte bugün tam olarak öyleyim.

İç sıkıntısı çok acayip bir şey.Ya da değil.Aynı zamanda sıradan,rutin falan.Yoruyor biraz.İnternetten kendim kadar topuklu ayakkabı siparişi vereceğim şimdi.Bunun tek suçlusunun kim olduğunu biliyorsunuz tabii sizler.Hayıır!İradem değil,kesinlikle iftira.İç sıkıntısı yaptırıyor bütün bunları.O değil de beyaz mı alsam turuncu mu?Turuncu iyidir,renktir,yeniliktir.Öyle yapayım en iyisi.Beyaz renk değil mi diyenleriniz olabilir.Beyaz renk ama turuncu kadar "çok renk" değil.Oha saçmalamayı abarttım.

Karpuz diyorduk.Ne güzel şeydir karpuz.Bir yaz mucizesi adeta.%90ı da suymuş,öyle duydum bi yerlerden.Ama acı çekiyor karpuz.Tabii bunlar benim uzaktan gözlemlerim.

Gözüm rendeye ilişti şimdi de...Ben gideyim de biraz kedi seveyim.


17 Şubat 2011 Perşembe

ergenlik buhranları

bundan yaklaşık 7-8 sene kadar önceydi.teoman sessizce çardakta oturup kavak yelleri`ni söylerken "o yaz",hayat karşıma hep meşe palamutlarını çıkarıyordu.en azından ben öyle düşünüyordum.ortaokula giden duygusal bir kız çocuğuydum.bütün dünya üzerime üzerime geliyordu,sanki ekvatordan çizgiyi geçiren,ozon tabakasını delen,her şeyin suçlusu benmişim gibi.parfümlerden,oda spreylerinden de nefret ediyordum zaten.
kahvaltı sofrasına oturdum.annem "çay içer misin" diye sordu.istemediğimi söyledim.bir daha üstelemedi.demek ki beni sevmiyordu,sevseydi ısrar ederdi.tanrım ne kadar da yalnızdım.aradan 10 dakika geçmeden "zeytin kasesini uzatır mısın kızım" dedi.bu kadarı da çok fazlaydı. "yeter artık üzerime gelmeyin,boğuyorsunuz beni,neden hep ben ya,lanet olsun" diyerek sofradan kalktım.annem bana teflon tava gören baykuş yavrusu gibi baktı.evet o bakışı nerede görsem tanırdım,beni sevmiyordu.
montumu vestiyerden bir hışımla aldım,kapıyı çarparak çıktım.beni sevmeseler de sükseli bir şekilde kapıdan çıkmanın zevki bambaşkaydı.birden yanağımda bir ağrı hissettim.lanet olası bir sivilce daha çıkmıştı suratımda.sivilcelerden her şeyden çok nefret ediyordum,bütün sivilceler ölmeliydi,toplama kamplarında sabun yapılmalıydı,bu beni hiç üzmezdi.
yürürken bir kedi yavrusu gördüm,"gel pisi pisi" dedim.gelmedi.yanına doğru yaklaştım ürkek adımlarla.o benden daha çok ürktü,hep şu lanet olası 3-5 sivilcenin suçuydu bu.tam sevmeye çalışırken elimi tırmaladı.bu kedi bile sevmiyordu beni,buna daha fazla ne kadar dayanabilirdim ki?
gözlerim dolarak uzaklaştım oradan.okulun kapısında "o"nu gördüm,heyecandan kalp atım sayım 9-8lik bir ritimde şey ediyordu.tanrım o şehla gözleriyle ne kadar da tatlıydı.bütün hayatın anlamı arkadaşlarıyla şakalaşırken o anırır gibi gülümsemesinde saklıydı.üzerime çeki düzen vererek yanından geçtim.ben geçerken elindeki kola şişesini çöp kutusuna hedef alarak atmaya çalışıyordu.evet işte anlamıştım,beni seviyordu.hatta o da bana aşıktı,üç vakte kadar yanıma gelecekti.nereden mi anlamıştım?beni etkilemek için atletik yönünü sergilemeye çalışmasından tabii ki de.heyecanla kızlara anlatmak için sınıfa doğru koştum.çığlıklar içerisinde dinlediler beni,tebrik ettiler sonra.
gök yüzü ne kadar güzeldi öyle,bulutlar,sonsuz mavilikler,ah şu yerde gezinen sevimli minik hamam böceği...hayatın her saniyesi yaşamaya değerdi.o sırada hulusi girdi sınıfa "ikiz kuleler yıkılmış" dedi.ikiz kuleler hakkında pek bir fikrim yoktu,ama üzülmüştüm yine de.peki acaba "o" da üzülmüş müydü?belki elindeki kola şişesini düşürmüştü telaşla,yazık ya kıyamazdım ben ona.
ders boyunca benimle konuşmaya geldiğinde söyleyebileceği her türlü olası repliği ve ona uygun verebileceğim bütün olası cevapları,permütasyon kombinasyonları geçirdim.senaryo tamamdı.zaten kesin evlenirdik biz,bizimkisi büyük bir aşktı.zilin çalmasıyla 9-8lik adımlarla yürümeye koyuldum.evet işte oradaydı,servisinin gelmesini bekliyordu.bir insana okul servisi beklemek ancak bu kadar yakışabilirdi.tam o sırada çırpı bacaklı,yılışık gülümsemeli safinaz gibi bir kız geldi.elindeki kola şişesini o kıza uzattı.
sonrası mı?sonrasını hatırlamıyorum.annem sevgi dolu elleriyle saçlarımı okşuyordu ben dizlerinde yatarken.annem beni seviyordu,vallahi de seviyordu.

30 Ocak 2011 Pazar

"ben"ign

O kadar şey söylenebilecek,yazılabilecek şey var iken iki kelimeyi yan yana getirmeye zorlanmak…Evet bazen oluyor bu bana.An itibariyle bilincimi kapının önündeki vestiyere bırakmışım gibi hissediyorum.Ne yazdığımı bilemiyorum.Niye yazdığımı da.Amaçsız araçsız bir yazı düşünün.Düşündünüz mü?Şimdi gözlerinizi açın ve ekrana bakın.Evet şaşırmakta haklısınız.Bu yazı o yazı.Secret,Kuantum,elektrik,oldurmaca bu işte.Evrenin sırrını çözdünüz,tebrik ederim.

Kelimelerin puslu dünyası,zihnin berrak dehlizleri ile kesişince ne iz kalıyor ne yordam.Bilinmeyeni biliyorum bazen.Ama bildiğimi her zaman paylaşmıyorum.Paylaşmak acı vermekten başka şeye yaramıyor…Yazık...Siz de anlamıyorsunuz beni.Hayır melankolik falan değilim.Halim vaktim olmasa da akıl sağlığım yerimde.Ya da ben öyle düşünüyorum.Kimse kimseyi anlayamaz.ama herkes anladığını iddia edebilir.Kurulu düzen böyleyse bana da alkışlamak düşer.Hiç bahsetmiş miydim size,ben çok güzel alkışlarım.Şak şak şak…Takdire şayan o kadar şey var ki etrafımda…”Şey” dediysem genelleme anlamında,yoksa adı sanı belli bir çoğunun.Belirsizliği sevmem ben,her şeyi bilirim çünkü.Bildiğimi her zaman yerinde kullanamam,o ayrı mesele.

Sizden hiç bahsetmeyeceğim bu yazıda.Hep “ben” olacak.O yüzden sıkılacak,o yüzden şaşıracaksınız.”Ben aslında” ile başlayan cümlelerden ziyade “asıl olan ben”den bahsedeceğim.İnanın bana böylesi daha eğlenceli.En azından “benim” açımdan…

Geçen gün yolda bir çocuk gördüm.Ben gördüm.Ben duydum.Ben yorumladım.Ama o çocuktan bahsetmeyeceğim.Bugün “dünya bencillik günü”…

Sarı rengi sevmem mesela.Ama hardal sarısı idare edebilir.Mercimekli köfteye bayılırım,kestane şekerine hayır diyemem.Yanlış zamanda yanlış yerde bulunan insanları tespit eder kozmik ışınlara boğar,28. boyutta yeniden değerlendirir,hak etmedikleri anlamları yüklerim.Zombilerden pek hazzetmem.Dolabım çok dağınıktır genelde,ama toplamaya üşenirim.Tam bir hengamedir hayatım.Hengamenin dingin,huzurlu olanını gördünüz mü?Gördüyseniz bile ilgilenmiyorum.Önemli olan benim görmem,ki ben gördüm.

Bir düz yazıda bile olsa sadece kendini düşünmek pek eğlenceliymiş.Tavsiye ederim.