18 Temmuz 2011 Pazartesi

kimse çarpılmasın,amin

Yazmayayım diyorum ama...

Bugün çok acayip olmayan bir şey oldu.Böyle şeyler genelde olur ve kendinizi pek iyi hissetmezsiniz öyle zamanlarda.Mutfaktan bildiriyorum size şu an,daha doğrusu mutfakla birleşmiş balkondan.Tezgahta ortasından kesilmiş bir karpuz var,kutuplardan basık yanlardan şişkin.Tam ortasından kesilmiş karpuzun tam orta yerine kocaman bir bıçak saplanmış.İşte bugün tam olarak öyleyim.

İç sıkıntısı çok acayip bir şey.Ya da değil.Aynı zamanda sıradan,rutin falan.Yoruyor biraz.İnternetten kendim kadar topuklu ayakkabı siparişi vereceğim şimdi.Bunun tek suçlusunun kim olduğunu biliyorsunuz tabii sizler.Hayıır!İradem değil,kesinlikle iftira.İç sıkıntısı yaptırıyor bütün bunları.O değil de beyaz mı alsam turuncu mu?Turuncu iyidir,renktir,yeniliktir.Öyle yapayım en iyisi.Beyaz renk değil mi diyenleriniz olabilir.Beyaz renk ama turuncu kadar "çok renk" değil.Oha saçmalamayı abarttım.

Karpuz diyorduk.Ne güzel şeydir karpuz.Bir yaz mucizesi adeta.%90ı da suymuş,öyle duydum bi yerlerden.Ama acı çekiyor karpuz.Tabii bunlar benim uzaktan gözlemlerim.

Gözüm rendeye ilişti şimdi de...Ben gideyim de biraz kedi seveyim.


17 Şubat 2011 Perşembe

ergenlik buhranları

bundan yaklaşık 7-8 sene kadar önceydi.teoman sessizce çardakta oturup kavak yelleri`ni söylerken "o yaz",hayat karşıma hep meşe palamutlarını çıkarıyordu.en azından ben öyle düşünüyordum.ortaokula giden duygusal bir kız çocuğuydum.bütün dünya üzerime üzerime geliyordu,sanki ekvatordan çizgiyi geçiren,ozon tabakasını delen,her şeyin suçlusu benmişim gibi.parfümlerden,oda spreylerinden de nefret ediyordum zaten.
kahvaltı sofrasına oturdum.annem "çay içer misin" diye sordu.istemediğimi söyledim.bir daha üstelemedi.demek ki beni sevmiyordu,sevseydi ısrar ederdi.tanrım ne kadar da yalnızdım.aradan 10 dakika geçmeden "zeytin kasesini uzatır mısın kızım" dedi.bu kadarı da çok fazlaydı. "yeter artık üzerime gelmeyin,boğuyorsunuz beni,neden hep ben ya,lanet olsun" diyerek sofradan kalktım.annem bana teflon tava gören baykuş yavrusu gibi baktı.evet o bakışı nerede görsem tanırdım,beni sevmiyordu.
montumu vestiyerden bir hışımla aldım,kapıyı çarparak çıktım.beni sevmeseler de sükseli bir şekilde kapıdan çıkmanın zevki bambaşkaydı.birden yanağımda bir ağrı hissettim.lanet olası bir sivilce daha çıkmıştı suratımda.sivilcelerden her şeyden çok nefret ediyordum,bütün sivilceler ölmeliydi,toplama kamplarında sabun yapılmalıydı,bu beni hiç üzmezdi.
yürürken bir kedi yavrusu gördüm,"gel pisi pisi" dedim.gelmedi.yanına doğru yaklaştım ürkek adımlarla.o benden daha çok ürktü,hep şu lanet olası 3-5 sivilcenin suçuydu bu.tam sevmeye çalışırken elimi tırmaladı.bu kedi bile sevmiyordu beni,buna daha fazla ne kadar dayanabilirdim ki?
gözlerim dolarak uzaklaştım oradan.okulun kapısında "o"nu gördüm,heyecandan kalp atım sayım 9-8lik bir ritimde şey ediyordu.tanrım o şehla gözleriyle ne kadar da tatlıydı.bütün hayatın anlamı arkadaşlarıyla şakalaşırken o anırır gibi gülümsemesinde saklıydı.üzerime çeki düzen vererek yanından geçtim.ben geçerken elindeki kola şişesini çöp kutusuna hedef alarak atmaya çalışıyordu.evet işte anlamıştım,beni seviyordu.hatta o da bana aşıktı,üç vakte kadar yanıma gelecekti.nereden mi anlamıştım?beni etkilemek için atletik yönünü sergilemeye çalışmasından tabii ki de.heyecanla kızlara anlatmak için sınıfa doğru koştum.çığlıklar içerisinde dinlediler beni,tebrik ettiler sonra.
gök yüzü ne kadar güzeldi öyle,bulutlar,sonsuz mavilikler,ah şu yerde gezinen sevimli minik hamam böceği...hayatın her saniyesi yaşamaya değerdi.o sırada hulusi girdi sınıfa "ikiz kuleler yıkılmış" dedi.ikiz kuleler hakkında pek bir fikrim yoktu,ama üzülmüştüm yine de.peki acaba "o" da üzülmüş müydü?belki elindeki kola şişesini düşürmüştü telaşla,yazık ya kıyamazdım ben ona.
ders boyunca benimle konuşmaya geldiğinde söyleyebileceği her türlü olası repliği ve ona uygun verebileceğim bütün olası cevapları,permütasyon kombinasyonları geçirdim.senaryo tamamdı.zaten kesin evlenirdik biz,bizimkisi büyük bir aşktı.zilin çalmasıyla 9-8lik adımlarla yürümeye koyuldum.evet işte oradaydı,servisinin gelmesini bekliyordu.bir insana okul servisi beklemek ancak bu kadar yakışabilirdi.tam o sırada çırpı bacaklı,yılışık gülümsemeli safinaz gibi bir kız geldi.elindeki kola şişesini o kıza uzattı.
sonrası mı?sonrasını hatırlamıyorum.annem sevgi dolu elleriyle saçlarımı okşuyordu ben dizlerinde yatarken.annem beni seviyordu,vallahi de seviyordu.

30 Ocak 2011 Pazar

"ben"ign

O kadar şey söylenebilecek,yazılabilecek şey var iken iki kelimeyi yan yana getirmeye zorlanmak…Evet bazen oluyor bu bana.An itibariyle bilincimi kapının önündeki vestiyere bırakmışım gibi hissediyorum.Ne yazdığımı bilemiyorum.Niye yazdığımı da.Amaçsız araçsız bir yazı düşünün.Düşündünüz mü?Şimdi gözlerinizi açın ve ekrana bakın.Evet şaşırmakta haklısınız.Bu yazı o yazı.Secret,Kuantum,elektrik,oldurmaca bu işte.Evrenin sırrını çözdünüz,tebrik ederim.

Kelimelerin puslu dünyası,zihnin berrak dehlizleri ile kesişince ne iz kalıyor ne yordam.Bilinmeyeni biliyorum bazen.Ama bildiğimi her zaman paylaşmıyorum.Paylaşmak acı vermekten başka şeye yaramıyor…Yazık...Siz de anlamıyorsunuz beni.Hayır melankolik falan değilim.Halim vaktim olmasa da akıl sağlığım yerimde.Ya da ben öyle düşünüyorum.Kimse kimseyi anlayamaz.ama herkes anladığını iddia edebilir.Kurulu düzen böyleyse bana da alkışlamak düşer.Hiç bahsetmiş miydim size,ben çok güzel alkışlarım.Şak şak şak…Takdire şayan o kadar şey var ki etrafımda…”Şey” dediysem genelleme anlamında,yoksa adı sanı belli bir çoğunun.Belirsizliği sevmem ben,her şeyi bilirim çünkü.Bildiğimi her zaman yerinde kullanamam,o ayrı mesele.

Sizden hiç bahsetmeyeceğim bu yazıda.Hep “ben” olacak.O yüzden sıkılacak,o yüzden şaşıracaksınız.”Ben aslında” ile başlayan cümlelerden ziyade “asıl olan ben”den bahsedeceğim.İnanın bana böylesi daha eğlenceli.En azından “benim” açımdan…

Geçen gün yolda bir çocuk gördüm.Ben gördüm.Ben duydum.Ben yorumladım.Ama o çocuktan bahsetmeyeceğim.Bugün “dünya bencillik günü”…

Sarı rengi sevmem mesela.Ama hardal sarısı idare edebilir.Mercimekli köfteye bayılırım,kestane şekerine hayır diyemem.Yanlış zamanda yanlış yerde bulunan insanları tespit eder kozmik ışınlara boğar,28. boyutta yeniden değerlendirir,hak etmedikleri anlamları yüklerim.Zombilerden pek hazzetmem.Dolabım çok dağınıktır genelde,ama toplamaya üşenirim.Tam bir hengamedir hayatım.Hengamenin dingin,huzurlu olanını gördünüz mü?Gördüyseniz bile ilgilenmiyorum.Önemli olan benim görmem,ki ben gördüm.

Bir düz yazıda bile olsa sadece kendini düşünmek pek eğlenceliymiş.Tavsiye ederim.


27 Aralık 2010 Pazartesi

Mesela mesela

Ne kadar hatırlanır bilemem ama Neşe vardı bir zamanlar ve başı fena halde kepekleriyle dertteydi.Bütün ülke Neşe'nin kepek sorunu için seferber oldu,hayati önem arz ediyordu çünkü.Neşenin kepek sorunu,hepimizin sorunuydu.Neyse sonra olay Neşe'nin Clear'ı denemesiyle tatlıya bağlandı.

Etrafımdaki insanlara bakıyorum da ne kadar çok Neşe var şu hayatta.Tabii zamanla körelttiler toplumsal duyarlılığımızı bu konularda.Bir kısmımız hayatı iletisinde yaşayan gençlere dönüştü,kimsenin pek fazla umursamadığını bildiği halde MSN,Facebook,Twitter ve envai çeşit sosyal paylaşım sitelerinde her "anı" yaşamaya ve paylaşmaya koyuldular.Şarkıları bile daha bir dikkatle dinler olduk."Yaşanmışlık" olduğu için değil ama,birine ayar vermeye yarayacak çarpıcı bir cümle seçebilmek için.Ünlü düşünürlerin sözlerine de merak sarıldı tabii,sonuçta her yol Roma.Boynunu 47 buçuk santim eğip suratına enginar yemiş bir ifade vererek sanatsal(!) fotoğraflar çekmekle harcadılar zamanı bazı gençler.O çok meşhur ayna pozlarına girmiyorum bile,"ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" diyerek sosyal mesaj vermek istiyorum sadece.Her sevgilisinden ayrılan,47. sevgilisinden ayrılıp da zamanında kendileri için seçtikleri şarkı çaldığı zaman bi garip olan,kotunun içine nesfit yese de sığamayan,steroidlerle bile istediği Tarzan görünümünü yakalayamayan depresyona girer oldu.Kişinin belki de hayatında bir kere geçireceği,hayatı boyunca da o sillenin izini taşıyacağı o muazzam "depresyon" kelimesi dillere pelesenk oldu böylece.Amerikan filmlerinde izleyip,eline hayvani boy bir dondurma alan herkes depresyona girmiş oldu.Neşe'nin üzüldüğü kadar vardı.

Çok kolay üzülür,zor atlatır olduk her şeyi.Büyüdükçe daha da ergenleşmeye başladık tekrar.Şu güzelim hayat ;aylardır beklediğin konsere bilet bulamamak,ya da bulup da gidecek birini bulamamak,her 10 gençten 9.8inin izlediği o meşhur yabancı dizileri takip etmediğin için kınanma korkusuyla yaşamak,entel görünmek adına IMDB sitesindeki 100 favori filmin hepsini izlemek,beğenmesen de "adeta vizyonumu değiştirdi,bayıldım abi" diye rol yapıp o 3.5 saatin nasıl işkence gibi geçtiğini kendine bile itiraf edemeyecek olmak gibi şeylerle heba edilemeyecek kadar değerli.Haa size Afrikada'ki Kala Azar'lı çocukları mı dert edin diyorum.Yani isterseniz edebilirsiniz tabii güzel de olur,ama anafikir bu değil şu an.

Gerçekten değecek şeylere üzülmenizi dilerim.Sonra sınav dönemi kahveye karşı gelişen tolerans gibi olur,Yukarı'dan bir sağ kroşe gelir daha sol kroşeyi göremeden nakavt olursunuz,benden söylemesi.

Esenlikler dilerim.


3 Aralık 2010 Cuma

ve melankoli...

Bazen içinden tebessüm ettirecek şeyler yazmak gelmez.Ciddiyet istersin,ciddiye alınmayı beklersin.Kim tarafından olduğunu söylemeyeceğim.Eğer böyle düşünüyorsan,ciddi olamazsın.Cidden neden böyle hayat?Beklentilerin ile açık büfedeki aperatifler arasında hep bir tezat olmak zorunda mı?Ana yemeğe geçmek neden bu kadar zor?Hala ciddiyim bu arada.
Fizy mood'da melankolik sekmesini tıklatır bazı durumlar sana.Dünyadan kopar,sorumluluklarından kaçarsın.Ben de öyle yapıyorum mesela şu an.
"Uzak düşmüşüm kendimden,aklım fikrimden.çaresiz sürükleniyorum bilerek peşinden" diyor Athena,söyledikleri sırada yazdım valla.Güzel diyor ama.Bilemedim ben onu.
Daldan dala atlıyor olabilirim ama bir ciddiyet var sıçramalarımda.Uzun atlama da olmasın,istediğim yere konabileyim yeter.Yer çekimi de olmasın ama.Sanırım çok şey istiyorum.
Yeter,daha fazla çözülmeden buzlarım,kaçıyorum buradan.
3-5 anlamsız çizime anlam yüklemeye çalışıyorum.Kapıldım gidiyorum...

28 Kasım 2010 Pazar

Piyango sana vurdu

Amorti sevgili:
Ne kazandırır ne de kaybettirir.Düşlerinizi büyük ikramiye süslerken ona talim etmişsinizdir.Lakin bir süre sonra talih kuşunun albenisine kapılır,harcayıverirsiniz onu.Belki de kazı kazana yatırırsınız.Bir gün biri gelir,sizi kazır,kazıklar sonra."Şans"ına küsüverirsin işte o zaman.
Büyük mü oynamak istiyorsun?Şeytanın bol olsun.

26 Kasım 2010 Cuma

Julyen usülü dilimlenmek

Sevgili Blog;
Samimiyetimiz ilerlediği zaman "Blogcuğum" da diyebilirim,ama şimdiden pek beklenti içerisine girmemeni öneririm.Sevgi sözcükleriyle aram pek iyi sayılmaz maalesef.
Günlük konuşma diliyle yazmanın gözünü seveyim ya,ne bir düzeltme yapıyorum, ne de tekrar okumak zorunda kalıyorum.Olabildiğince doğal,olabildiğince kusurlu...Ben böyle seviyorum.Hem yeni trend bu,kurtlu elmalara rağbet var mesela,organik olduğuna dalalet ediyormuş falan.
Az önce ruhani bir aydınlanma yaşadım."Az önce" de göreceli bir kavram tabii.
İtiraf ediyorum:Doktor Jekyll ve Mr. Hyde gibiyim.İki yüzlülük de diyebilirsin,manik depresiflik de,disosiyatif kimlik bozukluğu da.Yoruma ve tartışmaya açık anlayacağın.Bir öyleyim bir böyle.Ama hiç "şöyle" olmadım,fifty fifty olayını seviyorum.Günlük konuşma dediysek,dibine de vur demedik değil mi?
Bugün ortaokuldaki Türkçe öğretmenimle karşılaştım,beni görünce ilk tepkisi "Ah benim çenesi düşüğüm" oldu.Tam öyle olduğumu kabullenip,kendimle barışmışken;bir arkadaşımdan karakter analizimi barındıran bir esemes geldi.Efendim ona göre de ben,sessizmişim,ağırmışım,duruşumda ciddiyetle kombine edilmiş bir mesafe varmış.Ne kadar diye sormadım ama,bayat kaçacağını biliyordum çünkü.Sonra unuttum gitti bunu.Ne zaman ki yapacak iş kalmadı kafama annemin yeni aldığı devasa buharlı ütünün çarpması gibi dank etti bazı şeyler.İkisi de kendilerine göre haklılardı.Pek sevgili öörtmenim benim Mr.Hyde tarafımı görürken,arkadaşım Freud ise Dr.Jekyll'le tanışma şerefine nail olmuştu.Acaba bu bir taktik miydi?Acaba ikili mi oynuyordum?Ben hep kazanacak ata oynarken nereden çıkmıştı bütün bunlar?Yine buharlı ütü girdi devreye.Aman Tanrım,bütün bunlar bir taktikti.Nabza göre şerbet veriyordum ben,boru değil 3 sene tıp okuyunca içinde "nabız" geçen bir deyiş kullanmam da yadırganmamalıydı.Sinerji,enerji,kuantum,kimya,elektrik,frekans,Kirchoff,ne bileyim ben işte onun tutması lazımdı.Herkesle tutuyordu aslında,farklı yönelimlerle sonuçlanıyordu.Kimi beni buzdağı gibi görürken,kimi de buzdağının öteki yüzü gibi görüyordu,kimisi de Titanic'in yarattığı önyargıyla koşarak benden uzaklaşıyordu.Ben sebep oluyordum bütün bunlara.
Sor bakalım peki pişman mıyım diye,bir sor?Söylemem.Ayrıcaa,gülme incinirim.Bir de kurgularım.See you in another life,brotha!

Ortasından başlayan yazı

Belki kabul olmayacaktı ama yine de denemek istedi.Dua etti küçük kız,bütün kalbiyle,bütün samimiyetiyle.Dua ederken gözlerini kapatırdı hep,yine öyle yaptı.Mavi kanatlarından yaldızlar saçılan kuşu gördü önce,gülümsedi:başarmıştı.
Düşler alemi pek bir ilginçti,bilinçaltına göre şekilleniyordu.Bugün yediği dondurmanın etkisiyle Twister temalıydı mesela.Inception'daki o betonarmeler,kovalamacalar,Leonardo Di Caprio falan da yoktu.Küçük kız aptal değildi hem;Leo'nun gerçek adının Jack olduğunu ve Titanic faciasında öldüğünü biliyordu.Mavi kuş da Teoman'la Bülent Ortaçgil'in fantezilerindeki gibi değildi zaten.Eğer hikayenin başını okusaydınız bilirdiniz bunu.
Mavi kuş telepatikti;küçük kızın düşünceleri onun beyninde dalgalar halinde yayılıyordu suda sektirilen taş misali.Küçük kızla tanıştığı ilk günü düşündü,flashback'lere zaman ayıramayacak bir yazarın hayal ürünü olduğunu anımsadı sonra.Yazar da o anda duruma müdahale etti,giriş bölümüne attı topu.Giriş yine karşılayamadı bu servisi.Çok heyecanlı bir maçtı.
Küçük kızın her şeyi olmuştu Mavi kuş,Twister bile onunla anlamlıydı.Tıpkı Cim Tart ve Sen-sun gibi.Küçük kız boğazına ne kadar düşkün olduğunu bir kez daha idrak etti o an."Madem flashback için vakit yok,karakterlerle okuyucu arasında bir bağ kuralım" diye düşünüyordu yazarımız çünkü.Yoksa küçük kız aptal falan değildi,ayrıca bilinçli bir tüketiciydi.Son kullanma tarihine bakmadan almazdı hiçbir şeyi.Acaba Mavi kuş da miadını dolduracak mıydı bir gün Cim Tart gibi?Bu düşünce evlat acısı gibi çöreklendi yüreğine.Evlat dediysek lahana bebeği kastediyoruz tabii,çünkü küçük kız gerçekten çok küçüktü.
Mavi Kuş'un da kendisi gibi büyülü,benzersiz bir blog'u vardı.Orada emsalsiz ama efsunlu bir yazı paylaşmıştı Küçük kız ile ilgili.Aynı yatağa serilen nevresimin farklı motifleriyiz,ama aynı tekstil fabrikasında dokunduk demeye getirmişti Küçük Kız'ın yazısından alıntı yaparak.El emeği göz nuru devri çoktan kapanmıştı,yoksa dokuma tezgahında ilmek atarken kör olan bir genç kız hikayesi de kaynardı araya.Teknolojiye bir kez daha şükretti yazar,bir de onu kaldıramazdı bu bünye.
Küçük kız,gerçekten çok küçüktü.Mavi Kuş'un yanında kendini daha da küçük,daha çocuk,daha mutlu hissediyordu.Mavi Kuş onun için ozon terapisi gibiydi,damarlarında dolaşan kanı saflaştırarak gençleştiriyordu onu.Her derde devaydı o.C vitamini deposuydu bazen,turunç tadındaydı.Bazen Yavuzlar'dan alınan bir supangle lezzetinde,bazen de Tonton'dan yenilen bir döner eşsizliğindeydi.Ama yeter ki Kare pizza olmasındı.Beyninden çok midesiyle mi düşünüyordu Küçük Kız?Bu sorunun cevabı giriş bölümünde değil,sonuçta saklıydı.Ama ne yazık ki ortasında başlayan yazı yine tam ortasında bitecekti.
Mavi Kuş yüreğinizin en derinlerine işleyen sözlerle ifade ederdi duygularını,göz yaşı merkezini aktive edecek kadar başarılıydı genelde.Ama Küçük Kız dudak köşelerini hedef alırdı.Daha spesifik olmak gerekirse;Latince ismi Musculus Risorius olan,halk arasında "gülme kası" olarak bilinen yeri.Biri fa minörden girerken,diğeri do majorden başlar,ama aynı mahur bestede buluşurlardı.Nasıl oluyor o diye sormayın,oluyordu işte.
Ve Küçük kız bir şarkı mırıldanarak bitirmek istedi "orta oyunu"nun 'son' sahnesini.
"Mavi kuş sanki bir düş
Kaşla göz arasında
Geceyle gündüz ortasında
Sokaklar bile sokaklara kesişir
Gölgeler ki güneşe bağlı
Biz ikimizde öyleyiz"

17 Ekim 2010 Pazar

Kazık yemenin tarihçesi 26.08.2009

Sezarcik bir gün ormanda dolaşırken yaralı bir karga bulur.çook sevinir çünkü Yeşilçam filmleri iktidarının bu soylu temsilcisinin entrika dolu bu sektörde güveneceği hiç kimsesi yoktur.Sonunda bir arkadaşı olmuştur,adını karganın brüt ağırlığından esinlenerek "brütüs" koyar.Artık etle tırnak,saçla deri gibi olmuşturlar,yedikleri içtikleri ayrı gitmez.Bir gün Sezarcik Hollywood'u fethetmeye karar verir,kuşatma için bütün hazırlıkları tamamlar.Hazırlıktan kasıt basın açıklaması,arkadan patlatılacak şampanya şişesinin seçimi,koluna takacağı iki güzel kız,bir de yaşlı gözlerini sileceği mendildir.Lakin Sezarcik in mutluluğu kısa sürer,Hain Brütüs kanatları olmasından istifade ederek çoktan kıta değiştirmiş,kontratı Sezarcik ten önce imzalamıştır.Bunu öğrendiğinde Sahra çöllerinde deve üzerinde yolu yarılamakta olan Sezarcik yıkılır,yaşadığı ani şok yüzünden gözleri göremez olur.İntikam hırsıyla yanmakta olan bünyesi,bütün suçu Brütüs e atmaya karar verir.Böylece tarih boyunca kim yaptığı bir iyilik yaptığında marazla karşılaşırsa "besle kargayı oysun gözünü","sen de mi brütüs" cümlelerinden birini kullanmayı tercih eder.Sezarcik şu an ne mi yapmaktadır?"Düşmanımın düşmanı dostumdur" diyerekten kurnaz tilkiyle ahbap olmuştur,tehlikeli sularda yüzmektedir.

Hey dünyalı! ben dostum.17.02.2010

3/4 ü sularla kaplı olan yeşilli,bol mavili gezegen!Tamam,benim etrafımda dönmek zorunda değilsin,Ay'ın sana yalakalık yapıp,istihbarat sağlamasıyla da sorunum yok.Merkür'le Satürn'ü aynı anda idare edebilirsin,çapkınlıklarına da eyvallah.
Ozon tabakanın delinmesi,yeşillerinin yok edilmesi,buz dağının görünen yüzünün yok olması beni gerçekten üzdü,ama kendi problemlerimden ötürü bir türlü vakit ayıramadım sana,özür dilerim.
Arada bir rotanda değişiklik yapsan,zıt kutupları birbirinden uzak tıutsan,manyetizmaya karşı gelsen,bizleri de üzmesen olmaz mı?Bence çok güzel olur,sen bunu bir düşün.
Ben seni sevdim,gerçekten de seviyorum.Tamam Peta'ya katılmamış olabilirim,Greenpeace için kendimi nükleer santrallere zincirlemedim,baz istasyonlarını protesto etmedim.Ama seni içten içe hep sevdim.Sevgili Dün-ya,"dün"'ü dünde bırak, "ya" da bugünü daha da yaşanabilir kıl.Seçim senin.Haydi ben yatayım,her zaman bana tembihlediğin gibi:Güneş balçıkla sıvanmaz,iyi geceler :)

11 Ekim 2010 Pazartesi

Kalorifersiz,mutlu,kutlu,Evşen'li bir doğum günü yazısı

Sinir bozucu bir gündü,hem de çoook.Bildiğim,alıştığım her şey rayından çıkmış bir tren gibi onu güzel gözleriyle süzen öküze doğru ivmeli bir hareketle yol almaktaydı.Düzenim sarsılmıştı yani,hem de hiç olmadığı kadar.İçimden kendime bu kadar ağır ithamlarda bulunduğum bir gün daha olmadı galiba o günkü gibi.Türkiye'nin en Doğusundan,florasından koparılan bir çiçek gibi dikilivermiştim İç Anadolunun orta yeri olmasa da ortaya yakın bir yerlerine.Güneşin erken doğmasını beklerken alacakaranlık kuşağında bulmuştum kendimi.Yeni habitatımda ilk günümdü,gerçekten pek bir zordu,ama bir şekilde geçti(Bu noktada girişi fazla uzattığımı farketmiş bulunmaktayım) Neyse işte yurda kaydoluyorum,babam beni yurda bırakıyor,gözlerimden yaşlar süzülüyor falan(hızlı çekim) Sonra odama çıkıyorum ağlamaklı bir surat ifadesiyle.Valizi bir köşeye fırlatıp etrafı izliyorum anlamsız bir şekilde.O sırada kapı açılıyor gözlüklü bir kız dalıyor odaya.Üzerinde bir t-shirt bir de eşorfman altı var -yurt hali anlayacağın-."Hoşgeldin" diyor bana gülümseyerek."Hoşbulduk" demeye halim bile yok..."Ben Evşen" diye kendini tanıtıyor ve annesinin halıları yeni sildiğini ayakkabıyla girmesek iyi olacağını,bir de yardıma ihtiyacım olup olmadığını soruyor.Geçiştirme bir kaç cevap verip,teşekkür ediyorum kibarca.O da yukarıya çıkacağını,bir ihtiyacım olursa çağırmamı tembih ediyor.İlk değerlendirme yapmak bile gelmiyor içimden,mezbahanedeki koyun gibi bir duygudurum içerisindeyim zaten.Öyle geçiyor ilk gecemiz.
Sonra yavaş yavaş silkinip kendime gelmeye başlıyorum,durulmadan sonra dalgalanma evresi yani.Yavaş yavaş tanımaya başlıyorum onu.Kadife gibi bir sesi olduğunu öğreniyorum bir gün,diğer gün el kol hareketlerinden hoşlanmadığını,yurttaki hizmetlilerin yorumlarından annesinin temizlik hastası olduğunu,eski yurt arkadaşından çok çektiğini ve bana da temkinli yaklaştığını farkediyorum.Kestane şekerini de çok sevdiğini öğrendiğimde onunla çok iyi anlaşacağımızı anlıyorum.O da beni tanımaya çalışıyor bu arada,Ramazan dolayısıyla Lider'den elimde profiterol,kaymaklı ekmek kadayıfı,sütlaçla döndüğümü görünce açılan faltaşı gibi gözlerini unutamıyorum.7/24 beraber vakit geçirmeye başlamıştık,tuhaf ama sıkılmak söz konusu bile değildi o süre zarfında.Uyku konusunda bana benzemeye başlamaktan şikayet ediyordu bazen,bazen de yeni oda arkadaşımız hakkında teoriler üretiyorduk birlikte.Böyle böyle geçiverdi 2 yıl,üçüncü yılımız da başlamış bulunuyor.Artık evli,mutlu,huzurluyuz seninle...Ah bir de kaloriferli olsak keşke :) Şu anda ders çalıştığımı düşünürken ben ve gribal enfeksiyona sebebiyet veren virüslerim bu satırları yazıyoruz sana.
Kimsenin bilmediği karanlık dehlizlerimin çoğuna giriş hakkın var senin.Bazen bir Tadelle Bitter,bazen sevdiğim bir türkü,bazen de içten tavırlarınla kazandın o hakları :) Hiç bir zaman sana olan güvenim zedelenmedi,umarım senin için de öyledir.
Erkekler üzerine kurulu hipotezlerimiz teoriye dönüştü seninle,yanılma şansımız yok gibi bir şey.Sivas caddesi yürüyüşleri çok şey kazandırdı bize sanırım :) An itibariyle şunu idrak ediyorum;bu iki-üç yıllık süre zarfında seninle beraber büyüyüp olgunlaştık biz.Birbirimizi gaza getirme konusunda pek bir başarılıydık (bkz:sıcak poğaça). Bütün bunları yapma sebebimiz birbirimiz için en iyisini istememizdi,ama bazen ne yaparsak yapalım olmuyor bazen :)
İyi ki varsın benim Nutella kadar eşsiz emsalsiz arkadaşım.İyi ki hayatıma girmiş o şen sesinle aydınlatmışsın dünyamı...Sözü uzatmadan Facebook'ta birbirimizin duvarına yazdığımız şeylerden alıntılar yaparak doğum gününü kutlamak istiyorum buradan:

Evşen AkşitBeyza Koca: ‎7 gün 23 saat ne demek ???? Nasııl bir özlemdir bu bilir misin sana duyulan ..... Sadece ve sadece fayans kaplı mekanlarda senden ayrıldığım için olsa gerek şu aniden başlayan yokluğun beni darmaduman etmesin de ne yapsın sorarım sana ??? Şimdi doktor hanım rica ediyorum sizden derdime çareyi de bulun artık .........
Beyza KocaEvşen Akşit: Ne de güzel yazmışsın,ne de mutlu etmişsin sen beni öyle.Ben de özledim ben de resmin var şu an elimde.Sana koşmak isterim,derman yok dizlerimde.Nasıl geçecek şu iki hafta valla çok özledim ben.gitgide daha çok alışıyorum galiba.Nev-i şahsına münhasır güzellik,öpüyorum seni!
21 January at 17:37 · ·
Beyza:Beyza KocaEvşen Akşit: Sen doğdun ya,,,,,,,iyi ki doğmuşsun :PPP
12 October at 01:19 · ·
    • Evşen Akşit iyi ki doğmuşum yaa ben mutlu, sen mutlu,o da mutlu, herkes çok mutlu :P
      12 October 2009 at 01:21 ·
    • Beyza Koca Sen doğmasaydın ya,ne yapardım ben ya :D
      12 October 2009 at 01:21 ·
    • Evşen Akşit yarım kalmak öyle birşey olurdu heralde beyzaaaa :P bi de ukalayım bi de ukalayım :)
      12 October 2009 at 01:22 ·
    • Beyza Koca Hadi uyuyalım artık yaa :) Rüyalarında "aradığını" bulman dileğiyle :P
      12 October 2009 at 01:22 ·
    • Evşen Akşit gündüz aranmakla itham edildiğimiz yetmiyormuş gibi bi de gece miiiiiiii :) aman tanrııımmmmmmmm :)
      12 October 2009 at 01:23 ·
    • Beyza Koca Dipnot:yarım değil çeyrek bile olamazdım o zaman :P Bir de yağcıyım,bi de yağcıyım :)
      12 October 2009 at 01:23 ·
    • Evşen Akşit bi de tatlısın bi de tatlısın :)
      12 October 2009 at 01:24 ·
    • Beyza Koca ‎=) 99 arkadaşın olmuş,100. kim olacak acaba? Bir de utangacım,bi de utangacım iltifatı görünce hemen konuyu değiştiririm :) Hadi anacım ben yatıyorum ii geceleeer :) Şu yorumların özeti:Sen iyiki varsın "kiii" :D
      12 October 2009 at 01:25 ·
    • Evşen Akşit ‎:) 100.arkadaşım olmaya hak kazanacak talihliye hediyelerimi gösteririm ne dersin :) neyse yatma vaktii yarın fena olacak :) sen de iii ki varsın yalnız değilim sayende kiiii :)
      12 October 2009 at 01:27 ·
    • Yusuf Karboğa bi bu eksikti,sanalda ortalığı karıştırmadıgınız ;)) ama harbiden yha iyiki doğmuşun ewşen,seni seviyoruz(yüzlerce arkadaşın adına:))
      12 October 2009 at 14:21 ·
    • Evşen Akşit ‎:)teşekkür ediyorum bence de iyi ki doğmuşum ben :P biz de seni seviyoruz yusuuff aklın karışık olsa melankolik olsan da :)
      Evşen AkşitBeyza Koca: Özlemek , hem de çok fazla..............
      17 August at 14:13 · ·
        • Beyza Koca Nebalet gibi "beni özleyin anacığım" dediğim için oldu bütün bunlar :) Ama ben de seni pek çok özledim çikita muz......
          17 August at 15:25 ·
        • Evşen Akşit Nebalet ???
          17 August at 15:25 ·
        • Beyza Koca Olacak O Kadar'da haberleri sunan kafasına kocaman iki çiçek takan hatun :)
          17 August at 15:28 ·
        • Evşen Akşit adı nebalet miydi onun ben onu çıkaramadım bebişim :D ama farketmez ya sonuçta özlemişiz işte :)
          17 August at 15:28 ·
        • Beyza Koca Nebalet çık aradan beni müstakbel ev arkadaşım ile bırak lütfeen.
          17 August at 15:34 ·
        • Evşen Akşit sence burda başbaşalık mümkün ??? :P
          17 August at 15:37 ·
        • Beyza Koca Az kaldı az,seni Roaccutane'ın tüm etkilerinden kurtarmaya geliyorum :)
          17 August at 15:43 ·
        • Evşen Akşit gel gel aman gelişine, gül gül aman gülüşüne hayran olayım :))))
          17 August at 15:44 · · 1 person
          Beyza KocaEvşen Akşit: Wallaşalım mı? :)
          07 March at 23:20 · ·
            • Evşen Akşit wallaşalım :D
              07 March at 23:29 ·
            • Beyza Koca güzelleşelim mi? :)
              07 March at 23:30 ·
            • Evşen Akşit her zaman her yerde :D
              07 March at 23:31 ·
            • Beyza Koca Enayilenelim mi :)
              07 March at 23:31 ·
            • Evşen Akşit ben almiim kalsın :)
              07 March at 23:32 ·
            • Beyza Koca Kaderinde var,yazmışsa bozmak olmaz.
              07 March at 23:33 ·
            • Evşen Akşit kader kahpe kader ağlarını ördün mü.... :))))))


              UZUN LAFIN KISASI:SEN DOĞDUN YA...İYİ Kİ DOĞDUN :))) TEKRAR VE TEKRAR...